HAKKIMDA

Fotoğrafım
Allah nasip ettirmeyeceği şeyin hayalini kurdurmaz. (HZ. OSMAN(R.A))

TAKİP ET

Bu Blogda Ara

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı


''Simyacı''

▪AFET PSİKOLOJİSİNE GİRİŞ

 Merhabalar;


Bu yazımda biraz psikolojiye değinmek istiyorum.


Afetleri yönetmek isterken psikoloji kavramını ne kadar önemsememiz gerektiğini, afetlerin en önemli sonuçlarından birinin de insan psikolojisi üzerindeki olumsuz etkileri olduğunu unutmamalıyız.

Afetlerin insan psikolojisine olan olumsuz etkileri bugünkü psikoloji literatüründe “psikolojik travma” kavramıyla ifade edilmeye çalışılmaktadır.


Psikolojik travmalar, yalnızca afetlerle ya da diğer bir deyişle toplu olarak insanları etkileyen olaylarla sınırlı değildir. Bireysel bazı olumsuz yaşantılar da kişiler üzerinde travmatik etki bırakır. Yaşanan olaydan etkilenme ve sergilenen tepkiler gerek birey bazında olsun gerekse belli bir topluluk düzeyinde olsun, psikolojik olarak benzer niteliktedir.

Başka bir ifadeyle deneyimlenen yaşantının “travmatik yaşam olayı” olarak kabul edilebilmesi için bireyin yaşamına, beden bütünlüğüne, sevdiklerine ve inanç dünyasına yönelik bir tehdit olması gerekir. Bireyin tehdit olarak algıladığı bu olaylar kaza, doğal afet, hastalık, ameliyat, ölüm, suç işleme, mahkûmiyet gibi tek sefere mahsus ortaya çıkabileceği gibi sürekli veya tekrarlayan (çocuk ihmalı ve istismarları, savaşlar, kadına, çocuğa ya da yaşlıya yönelik uygulanan şiddet gibi) şekilde de gerçekleşebilir.


Araştırmalara göre, yaşam boyunca en az bir kere travmatik bir olay yaşamış olma oranının % 55 ile % 90 arasında değiştiğini ve her bireyin yaşamının bir döneminde travmatik bir olayla yüz yüze gelme durumunda kaldığını belirlemişlerdir.

Her şeyden önce travmaya yol açan olayları önceden tahmin etmemiz ya da olacaklara kendimizi hazırlamamız olanaksızdır. Yaşananlar bireyin kontrolü dışında gelişen, istese de müdahale edemeyeceği durumlardır. Travmatik yaşam olayları bireyin hayatına ve dünyaya dair her türlü beklenti ve iyi niyetlerinin sarsıldığı süreçlerdir.

Ancak yaşanan her sıkıntı verici olay “ruhsal travma” olarak nitelendirilemez. Çünkü olayın niteliği kadar yaşanan olay karşısında bireylerin vermiş oldukları tepkiler de belirleyicidir. Her yıkıcı ve sarsıcı olayın tüm bireyleri aynı derecede ve aynı şekilde etkilemesi beklenemez. Bazı insanlar bu olaylardan fazla etkilenmeden ve başkalarının yardımına gerek duymadan yaşantılarının üstesinden gelebilirken, bazı insanlar ciddi anlamda etkilenip uzman yardımına ihtiyaç duyabilmektedir.

Örneğin; Kimi bireylerde fiziksel, duygusal ya da cinsel bir saldırıya maruz kalmak ciddi bir travmaya yol açarken, kimilerinde ise bu tür olaylara tanıklık etmek ya da sadece duymak bile travmatik duyguların deneyimlenmesi için yeterli olabilmektedir. Yani bazen fiziksel ya da psikolojik bütünlüğe yönelik olumsuz bir yaşantı riskinin olması bile bireylerde travmanın ortaya çıkması için yeterli bir koşul olabilmektedir.

Yaşanan bu tepkilerin şiddetinin ve şeklinin bireyden bireye farklılık göstermesinin altında yatan bazı etkenler şunlardır:

• Yaşanan felaketin büyüklüğü ve şiddeti,

• Daha önce yaşanan travmaya sebep olabilecek kötü olaylar,

• Çevrenin sağladığı sosyal destek,

• Fiziksel sağlık durumları,

• Kişide ya da ailesinde görülen psikolojik sorunlar,

• Kültürel birikim ve gelenekler,

• Yakın geçmişte yaşanan kayıplar,

• Kronik hastalığa sahip olmak,

• Kadın, çocuk, engelli olmak,

• Kişilik özellikleri,

• Yaş,

• Eğitim.

Yukarıda sıralanan etkenleri kısaca açıklayacak olursak, birey ne kadar gençse yaşadığı travmatik olaylardan etkilenme durumunun o kadar yoğun olması beklenir. Bu durum yaşam deneyimlerinin stresle başa çıkabilme konusunda katkı sağladığını göstermektedir.

Ancak önceden var olan psikolojik bir sorun hâlihazırda yaşanan travmatik olayın etkisini daha da artırabilir. Bireyin kendisine duyduğu saygı ne kadar düşükse, yaşadığı travmadan etkilenme durumunun o kadar yoğun olması beklenir. Sağlıksız, fiziksel ve maddi kaynaklardan yoksun, mutsuz, şiddet uygulanan bir ailede büyümüş olmak da travma sürecinin atlatılmasını zorlaştırır.

Her ne kadar acı verici olsa da bu olaylar, bireyin kişisel gelişimi için bir fırsat olarak kabul edilebilir, travmatik yaşantı öncesine göre daha iyi bir seviyeye ulaşılabileceği, yaşanan olumsuzluklardan kazanımlar elde edilebileceği unutulmamalıdır.


Afet psikolojisine giriş olarak yazdığım bu yazıyı ilerleyen yazılarımda ayrıntılarıyla kaleme almak ümidiyle tüm okurlarıma ''Sağlıklı mutlu ve en önemlisi her yaşadığımız olaylardan bedenen ve ruhen gelişmek dilerim.''