HAKKIMDA

Fotoğrafım
Allah nasip ettirmeyeceği şeyin hayalini kurdurmaz. (HZ. OSMAN(R.A))

TAKİP ET

Bu Blogda Ara

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı


''Simyacı''

KÜÇÜK PRENS


KÜÇÜK PRENS






Antoine de Saint-Exupéry’nin Küçük Prens adlı kitabından aynı adla sinemaya uyarlanan filmin yönetmenliğini Kung Fu Panda’dan tanıdığımız Mark Osborne üstlenmiştir. Ayrıca filmde Buz Devri, Yukarı Bak, Kayıp Balık Nemo gibi filmlerin karakter tasarımcıları ve animasyon ekibi de görev almıştır. Yüksek bir bütçe ile hazırlanan filmde kitabın tılsımlı ve masalsı dünyası günümüz dünyası ile tekrar harmanlanmış, hem yetişkinlere hem de çocuklara hitap eden ve ailece izlenecek başarılı bir film olarak sinema tarihindeki yerini almıştır.




Yetişkinlerin çelişkilerle dolu dünyalarının resmedildiği kitap içerisinde bulunan birbirinden farklı imgeler, birçok çocuk için ilk okumada kavranılması güç bir özellik olabilmektedir. Buna karşın bu imgelem zenginliğinin özellikle yetişkinleri daha fazla cezbettiğini ve etkilediğini söyleyebiliriz. Yine de ister küçük ister büyük olsun, herkesin ruhu kitabın cümleleri arasında kendisine bir yer bulabiliyor.



Kitabın sahip olduğu bu büyülü atmosferin aynısının sinemaya uyarlanması ise oldukça güç ve büyük ustalık gerektiren bir iş. O nedenle pek çok kez sinemaya uyarlanmış olmasına rağmen sinema dilinin başarıyı yakalayabildiğini söylemek epey zor. Örneğin 1966’da Rusya’da yapılan animasyon kendi ülkesinde bile beklediği ilgiyi görmezken, 1974’te ABD’li yönetmen Stanley Donen’in yarı müzikal olarak uyarlaması da son derece zayıf kalarak beklediği ilgiyi görememiştir. Bunda iki yüzden fazla dil ve lehçeye çevrilen, samimi ve saf bir dille yazılan kitabın sinemada güçlü temaları yeteri kadar betimleyememesinin katkısı büyüktür. 2015’te Mark Osborne’un kadraja aldığı yeni uyarlama ise en başarılı uyarlamalardan biri olarak emsallerini oldukça gerilerde bırakmıştır.



İç içe iki senaryo ile izleyici karşısına çıkan film, annesi tarafından programlanmaya çalışılan küçük bir kızın çocukluğunu keşfetmesini ve ona geri dönüş sürecini anlatıyor. İyi yürekli ve sevimli ihtiyar komşusu ile tanışmasının ardından küçük kızın hayatı birdenbire alt üst oluyor. Çılgın dedenin ona yolladığı kâğıt uçak ile ‘Küçük Prens’ i tanımaya başlayan kahramanımız, yetişkinlerin dünyasına hazırlanıyor ve hayata bakış açısı tümden değişmeye başlıyor. Küçük Prens’in büyülü dili üzerinden küçük kızın dünyasının yeniden ve bambaşka bir şekilde aydınlanmasına yardımcı olan dede, çocukların dünyasında büyüklerin rehber olmasının ne kadar önemli bir değer olduğunun tekrar altını çiziyor.



“Asıl sorun büyümek değil ki, büyürken unuttuklarımız.”

Filmin modern dönem aile hayatına ve eğitim sistemine de önemli eleştiriler yönelttiğini görüyoruz. Her yıl aynı hediyeyi yollayarak görevini yerine getirmeye çalışan bir baba ile her alanda mükemmeliyetçi, otoriter ve çok titiz bir anne tarafından sadece kendi direktifleri doğrultusunda yetiştirilmeye çalışılan küçük bir kız… İlgisiz babaya karşılık anne için en büyük başarı kızının istediği okula gidebilmesi. Parçalanmış bir aile yapısının çocukları nasıl etkilediği ve onlara ne kadar büyük zararlar verdiği başarılı bir şekilde vurgulanıyor.

“Uykularından uyandıramadığımız ne çok insan var.”

Çocukları bir nevi yarış atına çeviren eğitim sistemi, küçük ve taze beyinlerin sahip olduğu hayal dünyalarını hem sınırlandırıyor hem de köreltiyor. Film, çocuklara sadece iyi bir eğitim değil, bunun yanı sıra yaratıcılıklarını ve hayal güçlerini de etkileyecek ve harekete geçirecek bir eğitim modelinin uygulanması gerektiğini vurguluyor. Çocukların içsel güçlerini keşfetmelerini sağlayacak ortam ve zeminin oluşturulması gerektiği hatırlatılmaya çalışılıyor.

İnsan ilişkilerinin soğukluğu ve kopukluğu üzerinden de farklı olanın dışlandığı ve ötekileştirildiği günümüz dünyasına bir atıf söz konusu. Ayrıca kitapta ve filmde sunulan bazı figürler, evrensel özellikteki tiplemeler olarak anlam kazanmaktalar. Örneğin; kral tipi üzerinden otorite sarhoşluğunun, iş adamı üzerinden kâr hırsının insanı nasıl bir hâle getirdiğinin, kapitalist sistemin insanı nasıl edilginleştirdiğinin ve nesneleştirdiğinin resmedildiğini görüyoruz.

“İnsanlar hayal etmekten yoksundur. Onlar sadece kendilerine söylenenleri tekrar edip dururlar.”





Filmi başarılı kılan unsurlardan bir tanesi, kitabın olay örgüsüne müdahale etmeksizin hikâyeyi başka bir hikâye içinde ve yapaylığa kaçmadan sunabilmiş olmasıdır. Ayrıca diğer bir unsur da kitaptaki sembolik anlatımın filmin hikâyesi içinde çocukların anlaması için sadeleştirerek açıklanmaya çalışılmasıdır. Özellikle Küçük Prens’in büyümüş halinin ekrana yansıması, okurken anlamakta zorlanan çocuklar için ileriye dönük bir anlatım tekniği olarak son derece başarılı olmuş, kitap bir nevi filmdeki bu küçük detay ile çocuklar için daha anlaşılır bir noktayı yakalamış ve filmdeki senaryo ile kitap bütünleşmiştir.




“Kendini yargılamak başkalarını yargılamaktan daha güçtür. Kendini yargılamayı başarabilirsen gerçek bir bilgesin demektir.”




Büyüyünce insanların hayal dünyalarını neden yitirdikleri sorusuna yanıt arayan ve insanı sıkıcı dünyasından bir nebze de olsa uzaklaştırmaya çalışan film, eğlenceli ve öğretici maceraları ile hem yetişkinler hem de çocuklar tarafından izlenesi filmlerden biri olma özelliğine sahip.