HAKKIMDA

Fotoğrafım
Allah nasip ettirmeyeceği şeyin hayalini kurdurmaz. (HZ. OSMAN(R.A))

TAKİP ET

Bu Blogda Ara

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı


''Simyacı''

Neden Oyun Oynuyorum ??


Araştırmalar dünya üzerinde genç nüfusun %97’sinin oyun oynadığını gösteriyor. Oyun oynama bağımlılığını ve bundan nasıl kurtulduğunu anlatan Cam Adair, bırakmak isteseniz bile bırakamadığınız bir durum içinde iken utanç, kaygı, suçluluk, tüm duyguların bir arada hissedildiğini söylüyor. Oyun oynama süresi dengeli yaşandığında sorun olmadığını, ancak kişinin hayatını ele geçirmeye başladığında asıl sorunun “Nasıl bırakırım? ” değil, “ Neden oyun oynuyorum? ” olduğunu anlatıyor Adair. Oyun oynamayı cazip hale getiren, kendisinin tespit ettiği dört ana nedeni şöyle belirtiyor: Geçici kaçış, çabasız sosyalleşme, meydan okuma (başarı hissi), devam eden ölçülebilir bir büyüme.*Oyun kişiye geçici bir kaçış sunuyor, böylece uğraşmak istemediğiniz durumları kısa bir süreliğine de olsa unutmuş oluyorsunuz. Teslim edilmesi gereken işler olsun, eşinizin sizinle konuşmak istediği sorunlar olsun, çocuğunuzun yardım edilmesi gereken ödevleri olsun, oyunlar hepsinden harika bir kaçış fırsatı sunuyor. Çabasız bir sosyalleşme sağlıyor; çünkü sosyal merdivenin neresinde bulunduğunuz oyun dünyasında hiç farketmiyor ve sadece oyundaki yeteneğinizle kabul görüyor ve sosyalleşiyorsunuz. Davet edilmek yada bulunmak istemediğiniz sosyal ortamlara inanılmaz kolay ve erişilebilir bir alternatif sağlıyor. Sosyal medya dünyasında kullanılan kelimeyle bahsedersek eğer, oynayana bir challenge (meydan okuma) sunması onu çekici kılıyor. Ortaya bir amaç, misyon ve çalışılması gereken hedef koyduğu için bir başarı paradigması sunuyor. Böylece kişi gerçek dünyada hissedemediği başarıyı hissederek tatmin yaşıyor. Son olarak ise gözlemlenebilir bir büyüme kaydediliyor. Kişi, gerçek dünyada çabaları sonuçsuz kalırken, takdir almazken, online dünyada çabalarının karşılığını, ilerlemesini görebiliyor. Böylelikle içinden çıkılamaz bir bağımlılık döngüsü oluşmuş oluyor. Genellikle erken yaşta kurulan bu döngü yetişkinlik hayatında içinden çıkılamaz bir hal alarak kişilerin hayatını mahvedebiliyor. Dr. Mehmet Dinç, meselenin boyutlarının doğru bir şekilde çizilmesinin ve sağlıklı çerçeveler oluşturulmasının çok önemli olduğunu söylüyor. Bu anlamda baktığımızda oyun bağımlılığının konvansiyonel bağımlılıklar kadar-belki de daha fazla-hayatımıza ciddi zararlar verdiği görülüyor. Araştırmalara göre internet kullanımının bağımlılığa dönüşmesi beyinde hafızayı, algıyı, yönetici işlevleri ve ödül mekanizmasını ciddi anlamda bozuyor ve bunları zarara uğratıyor. Dikkat eksikliğini ciddi anlamda artırıyor, okul veya iş hayatında problemlere yol açıyor, evlilik ve ilişki problemlerine neden oluyor. Fiziksel sağlığı bozuyor, duruş, kas ve kemik bozukluklarına sebep oluyor, aşırı kilo alma, kilo verememe veya buna bağlı karaciğer yağlanması,  obeziteye sebep olabiliyor, psikolojik problemleri veya hastalıkları tetikleyebiliyor, çok ileri vakalarda sosyal fobiye ve intihar düşüncelerine sebebiyet verebiliyor. Dr. Mehmet Dinç, oyunun doğrudan sebep olduğu problemler kadar dolaylı olarak sebep olduğu problemlerinde bulunduğunu ve sağlıklı bir kullanma bilinci olmazsa insan hayatını en az uyuşturucu bağımlılığı kadar olumsuz etkileme potansiyeline sahip olduğunu belirtiyor. Bu kadar ekstrem bir karşılaştırmanın sebebini ise uyuşturucu bağımlılığına karşı bir aktivasyon, bilinç, kanuni yaptırım ve tedavi programları olduğuna ancak aynı dikkat ve bilincin internet bağımlılığı konusunda olmamasına bağlıyor. Meselenin sadece iradesizlik, zamanı yönetememe, beceriksizlik ve kapasitesizlik olmadığına dikkat çeken Dr. Dinç, bağımlılığın büyük oranda hayat tarzımızla ve toplumsal yapıyla ilintili olduğunun altını çiziyor. Dinç, “Kimyasal bağımlılık ne kadar hastalıksa, davranışsal bağımlılık da o kadar hastalıktır. Tek başına ‘Kendime biraz sahip olayım, mücadele edeyim’ diyerek çözülmez. Dünya Sağlık Örgütü’nün akıl hastalığı kategorisine aldığı bu bağımlılıkla ilgili tıbbi tedavi, psikolojik destek ve psikoterapi ile destek alınması muhakkak gereklilik olarak ortaya çıkmıştır.”